Saturday, April 30, 2016

Kitap ve Kahve, Maeve Binchy ve Ben



İlkokul 2. sınıftan beri düzenli kitap okuyan biri olarak, çocukları büyütürken roman okuyamamak beni en rahatsız eden şey oldu. Sadece çocuk büyütmek ile ilgili kitapları taramak, aktivite  aramak romanlarımın yerini almıştı ve ben okuyamadığım için suçluluk duyuyordum.

O dönemlerde Maeve Binchy’yi fark ettim. Çok okunanları okumama huyum olduğundan, elim o günlerde kitapçı raflarının en çok satan kitaplarından olan İtalyanca Aşk Başkadır’ı okumaya gitmiyordu ama bir öğrencim kitap sunumunda Evening Class’ı yapınca, benim de Maeve Binchy’li günlerim başladı.

Kolay okunduğu, günlük hayattan tanıyabileceğiniz karakterlerle dolu olduğu için sevdim. Bir de Pandora ve Remzi Kitabevin’de çevirilerinden önce İngilizce asıllarını da bulunca, Dublin sokakları İstanbul sokaklarına karıştı. Her romanda bir önceki karakterle karşılaşmak ise tanıdıklık hissi vermenin ötesinde, karakterlerin gerçekten yaşadığına ikna ediyordu okuyucuyu. Artık ben de Maeve Binchy’nin bir sonraki kitabını bekleyenlerden olmuştum. Ölümü yalnız beni değil, eşimi de üzdü, ‘Şimdi ne yapacaksın?’ dediğini hatırlıyorum.

Yeni başlayanlar için önerim ilk yazılan roman sırası ile okumaları. Böyle yapınca diğer kitapları okumak daha keyifli oluyor, restoranın kasasındaki kadın, kurs öğretmeni, ikizler, hepsi kendi hikayesi ile gelip mutfak masanızda kahvenize eşlik ediyor. Fakat siz ‘ben öyle seri falan okumam’, bir kitabı bana yeter diyorsanız istediğiniz bir kitabı seçebilirsiniz. Ben en çok ‘Echoes’u sevmiştim, sanırım o da çevrildi. 


E şimdi dumanı tütün sıcak bir kahve ve iyi bir kitap güzel gider sanırım. İyi okumalar.

Kitapları ve daha fazlası için maevebinchy.com'u ziyaret edebilirsiniz.
Yazarla ilgili kısa bilgi ve Türkçeye çevrilen kitapları için de Vikipedi'ye bir göz atabilirsiniz. 

Tuesday, April 26, 2016

Peki TEOG, Sınavı geçebilecek mi?


Tüm TEOG öğrencileri (kendi deyimleriyle teog mağdurları) ve onların velileri şu andan itibaren akıllarından o kocaman soruyu atamıyorlar; “TEOG sınavında başarılı olabilecek miyiz?”
Bu kocaman endişenin altında saklı bazı nedenleri görmezden gelmemeliyiz.
Aslında tek cümlelik bu endişe veren soru, satır aralarında cevapsızlığa mahkûm edilmiş fikirleri anlatıyor;

·         Çocuğum, emeğinin karşılığını alabilecek mi? (Veli)
·         Çocuğum gelecekte iyi bir eğitim alabilecek mi? (Veli)
·         Çocuğum sınavda özgüvenini kaybedecek mi? (Veli)
·         Çocuğum adil bir sınava mı girecek? (Veli)
·         Beni değerlendirirlerken özelliklerimi dikkate alacaklar mı? (Teog Mağduru)
·         Adil bir şekilde mi değerlendirileceğim? (Teog Mağduru)
·         Sınavdaki sorular bize söylenen konular dışından gelir mi? (Teog Mağduru)
·         İmkanlarımız farklı olan öğrencilerle aynı sınava girmek beni başarısız yapar mı? (Teog Mağduru)
·         Başarabilecek miyim? (Teog Mağduru)
·         Kopya ya da soru çalınması sorunları olur mu ki? (Teog Mağduru)
·         Ya başaramazsam? (Teog Mağduru)

Tüm bu soruların gerekçeleri mevcut. Hangisine haksız diyebilirsiniz?
Elbette bunları söylerken sınavın sorumluluklarını yerine getirmeden salt şikayetçi tutumları bu tartışmanın merkezine koymak istemiyorum ama bu soruların oluşmasına sebep olan gerekçelere de yokmuş gibi davranamayız.
Gençlik bizim geleceğimiz ise, onların başarısız olması koşulunda onlar bu durumla yalnız başlarına bırakılmamalılar. Halihazırda yaşanan bu olumsuz durumda, onların kazanılacağı bir başka öneri oluşturulmalı ya da sınavın niteliği artırılmalıdır.
OKS, SBS ve niceleri… Neden değiştiler. Neden yenileri geliyor? Öncekiler başarısızdı da mı TEOG geldi? Eğer öyleyse, kendilerine mağdur demekte haklı olan bu öğrenciler, yeni mağduriyetlerle karşı karşıya kalmıyorlar mı?
İşte  bu nedenle, en büyük SINAV aslında öğrencilere değil. En büyük sınav, SINAVIN ta kendisine.  Bakalım o başarılı olacak ve geleceğimiz dediğimiz öğrencilerin umutlarını yeşertecek mi?

Peki ya aksi durumda? Kaybeden kesinlikle öğrenciler olmayacak öncelikle! Çünkü öğrenciler gittikleri herhangi bir lisede de hayallerine ulaşabilecekleri bir üniversiteyi kazanabilirler. Belki biraz daha zorlu olabilir ya da birkaç saat daha fazla çalışmak gerekebilir ama inanıyorum ki isterlerse bunu başarabilirler.



 Oysaki  TEOG! O başaramazsa! Kaybettiklerini kazanabilir mi? Kırdığı umutları kazanabilir ya da yıktığı düşleri yeşertebilir mi tekrar? Peki, Güven ve adalet hissini kaybederse, yerine inşası ne kadar sürer.

O nedenle, gençler siz sınava girin ve elinizden geleni yapın. Hayallerinize sıkıca bağlı iseniz, sonunda ona bir şekilde ulaşacaksınız!

Asıl sınav TEOG’un…  Şimdi o düşünsün!


Dinçer Demir



İlkokul , orta okul ve liseyi doğduğu şehir olan Bartın’da tamamladı. İlkokuldan sonra kazandığı Anadolu Lisesini başarı ile tamamlayan eğitimci, orta okul ve lise yıllarında spor ve tiyatro ile de ilgilendi. Liseden sonra kazandığı, Muğla Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünü okurken farklı sivil toplum kuruluşlarından çeşitli eğitimler aldı ve verdi. Gerek yerel, gerek ulusal, gerekse de uluslararası eğitimlerde hem katılımcı hem de eğitmen olarak görev aldı.  Üniversiteden başarılı bir şekilde yüksek şeref öğrencisi olarak  mezun olduktan sonra,  uluslararası ve ulusal eğitimler almaya ve vermeye devam eden Dinçer Demir, aldığı eğitmen eğitimleri sayesinde , kendi tasarladığı eğitimleri vermeye devam etmekte. Özellikle eğiticilerin eğitimi konusunda çalışmalar yapan eğitimci, farklı alanlardaki deneyimlerini eğitimlerine yansıtmaktadır.
Katıldığı uluslar arası bazı konferanslarda da konuşmaları ve sunumları vardır. Sosyal Medya ve Eğitim, Sosyal Medya Aracılığı ile Etkinlik Yönetimi, İletişim , Proje yönetimi , Grup dinamikleri gibi eğitimleri veren Dinçer Demir, uzaktan eğitim ile de eğitimler ve sunumlar yapmaktadır.
Pearson Türkiye’nin “ Gelecek Nesil Öğretmen Eğitimi Projesi” kapsamında düzenlediği “ Pearson Master Trainers” eğitimini alarak “Certified Pearson Master Trainer” olmuştur.  EğitimTeknolojilerinin eğitime entegrasyonu ve Türkçeleştirilmiş Pearson içeriği olan 21.yy becerileri kazanımını kapsamaktadır.
Halen Bahçeşehir Üniversitesinde Eğitim Teknolojileri ( İngilizce ) alanında yüksek lisans eğitimine devam etmekte ve öğretmenlik mesleğini icra etmenin yanı sıra eğitimler de vermektedir.

Monday, April 25, 2016

Çocukları Güneşten Nasıl Koruruz?



Yazın yaklaştığı şu günlerde güneşe dikkat demek lazım.Elbette ki güneşe de ihtiyacımız var. Malum vitamin eksikliklerinin en iyi çözümlerinden biri de güneşten faydalanmaktır. Ancak  kontrolsüz ve uzun süre güneşe maruz kalmanın kansere sebep olduğunu da artık hepimiz biliyoruz. Özellikle de çocuklukta çok dikkat etmemiz gerekiyor. Durum böyle olunca  ''çocuklarımızı güneşten korumak” çok  daha  önemli oluyor. Nelere mi dikkat etmeliyiz? İşte aklıma gelen bir kaç önemli nokta...



Gölgede kalın:
Güneşin en tepede olduğu 10:30-14:30 arası güneşe çıkmayın.Çünkü bu saatler güneş ışınlarının en tehlikeli olduğu saatler.

Şapka takın:
Yüzünü, kulak ve boynunu kapatacak şekilde bir şapka ile çocuklarınızı güneşe çıkarın.

Güneş gözlüğü kullanın:
Gözlerini de UV ışınlarından korumayı da unutmamak lazım bunun için onlara uygun bir güneş gözlüğü almakta fayda var.

Güneş kremi uygulayın: Ve mutlaka kaliteli ve paraben içermeyen bir güneş kremi uygulayın ve bu kremi sık sık yenileyin.

Iki kızım var biri oldukça beyaz tenli (neredeyse beyaz peynir kadar). Sadece sabah saatlerinde ve akşamüstü 16 sonrası krem sürmem.Bu yıl 12. tatilimizi yapacağız ve bugüne kadar hiç güneş yanığı başımıza gelmedi. Bahsettiğim saatlerde krem tercih etmeme sebebim ise sözünü ettiğim ihtiyacımız olan D vitamini.


Dikkatli ama güzel ve keyifli bir yaz olsun herkese.

Yazan
Nazen Külegeç

1975 yılında Istanbul’da hayata gözlerini açan ben,son derece enerji ve hayat dolu bir kişi olarak tanınırım…Çok fazla özelliğim olmasa da hayatı bir sahne gibi düşünürüm sanırım bunun sebebi tiyatro aşkımın sadece amatör çalışmalarla sınırlı kalmış olması:) Marmara Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı mezunuyum ve Almanya’dabir yıllık dil eğitimim var…15 yıldır öğretmenlik yapmaktayım.Masallar hepimizin çocukluğunun bir parçasıdır,anılar gözümüzde canlandığında sanırım annemiz,babamız veya büyükannemiz bize masal anlatırken silik  de olsa bazı kareler bir gülümsemeyle birleşir.Ben de bu atölye çalışmasıyla miniklerimizin hayal dünyasına dokunmak ve güzel anılar biriktirmelerine yardımcı olmak istiyorum.

Saturday, April 23, 2016

Çocukla Mutfakta



Büyükanne ve büyükbabanın olduğu bir evde büyümek bir çocuk için en güzel hediye diye düşünüyorum. Ben bu şanslı çocuklardan biriydim. Dedemin elimden tutup parka götürdüğü, hiç yorulmadan küçük bisikletimi tutarak bana bisiklet kullanmayı öğrettiği günleri hatırladıkça onu ne kadar çok özlediğim gelir aklıma. Çamlıca gazozu da dedemi hatırlattığı için severim. Yaz öğleden sonralarını, ortancaları...

Bir de babaannemle mutfak maceralarımız vardı. Her hafta sonu mutlaka bir hamurişi yapardı. Unla, hamurla oynamak çok keyifliydi benim için. Mutfakta babaannemin yamağı idim. Hamuru hazırlarken malzemelerini verir, istediğinde eline un dökerdim. Hamur hazır olduğunda, küçük parçalar keser, onları özenle top haline getirirdi. Bana da kendi böreğimi, poğaçamı ya da mantımı yapmak için ayrı bir parça koparırdı. Küçük bir de oklavam vardı. Dedem yapmıştı. Biz babaanne torun hamur açardık. Yani benim oyun hamurum, babaannemin börek hamuruydu. Benim hazırladığım börekler de mutlaka masaya çıkardı ve tadan herkes çok güzel olduğunu söylerdi. Bu yüzden belki mutfağı hep sevdim.

Biz de çocuklarla evden çıkamadığımız günlerde, onları oyalamakta zorlandığım, üstelik de pek çok kriz anında hep mutfağa girdik. Sevimli kurabiye ve muffin kalıpları durumu hep kurtardı. Hamur yoğururken, kurabiyeleri keserken ve piştikten sonra yerken hep mutlu olduk. Aslında o anları birlikte geçirmek mutlu etti bizi ve hep daha sonraya kalacak sımsıcak anılar biriktirdik mutfakta.

Çocuklarınızla kolayca yapabileceğiniz, bizim hala çok sık yapıp tükettiğimiz bir kurabiye tarifini paylaşmak istiyorum.



Vanilyalı Kurabiye

Malzeme:
125 gram margarin veya tereyağı
75 gr toz şeker (isterseniz pudra şekeri de kullanabilirsiniz)
225 gr un
2 yemek kaşığı su
1 çay kaşığı vanilya

Yapılışı

Yağ ve şekeri çırpın. Un, su ve vanilyayı ekleyip hamuru yoğurun. Buzdolabında yarım saat bekletin. Merdane ile açın ve istediğiniz kalıplarla kesip şekil verin. Önceden ısıtılmış fırında (180 derece-turbo) 15 dakika ( ya da hafif pembeleşinceye kadar) pişirin.
Not: Bizimkiler küçük bir kaseye 2 kaşık nutella koyup, kurabiyeyi batırarak yemeyi çok severdi.

Afiyet olsun :)




Thursday, April 21, 2016

Çocuklarımıza Bırakabileceğimiz En Büyük Miras


Bu yazı 11 Ocak 2015 tarihinde Öğrenme Yoldaşı Blog'unda yayınlanmıştır

Yazan: Barış Sarısoy

Bir balıkçı ve oğlu her gün çıktıkları balık avından sepetler dolusu balıkla dönerlermiş. Balıkçı oltasıyla balıkları tutar, küçük oğlu ise kayığın arkasında oturarak balıkları sepete koyarmış. Bir gün küçük çocuk babasına: “Baba, artık ben de balık tutmak istiyorum!” demiş. Balıkçı baba: “Oğlum sen daha küçüksün. Balık oltasını tutabilecek güçte değilsin. Sen al şu balığı sepete koy. Gün gelecek sen de balık tutmayı öğreneceksin.” demiş. Günler ayları, aylar yılları kovalamış ve çocuk genç bir yetişkin olmuş. Yine balığa çıktıkları bir gün babasına: “Baba, artık balık oltasını tutabilecek güce geldim. Ben de balık tutsam olmaz mı?” diye sormuş. Balıkçı: “Evet oğlum, balık tutacak güce geldin. Fakat tuttuğun balığı kaçırmadan oltayı çekebilecek bilgiye hala sahip değilsin. Sen sepeti tutmaya devam et, zamanı gelecek sen de balık tutacaksın.” demiş. Günler, aylar, yıllar geçmiş… Çocuk olmuş orta yaşlı biri… Bir gün yine balığa çıktıklarında babasına: “Baba seni defalarca balık tutarken izledim, artık balığı kaçırmadan oltayla çekebilmek için yeteri kadar bilgi edindim.” demiş. Baba tuttuğu balığı sepetçi oğluna uzatarak: “Evet oğlum, balığı nasıl çekeceğin konusunda yeteri kadar bilgi edindin fakat balığı kayığa çektiğinde elinden kaçırmadan oltadan çıkarmak beceri ister. Bu beceriyi kazanmak zaman ister. Daha erken, daha erken.” demiş.

Günler, aylar, yıllar geçmiş ve balıkçı baba olmuş yatalak bir hasta, çocuk ise yaşlı bir amca… Artık kimse balık tutup eve getiremez olmuş. Balıkçı, bir gün onu ziyaretine gelen komşusuna düştüğü durumu anlatmış. Komşu balıkçıya: “Üzüldüğün şeye bak!  Benim çocuk çok iyi balık tutar. Senin kayığı, oltayı verdik mi, bir de yanına balıkları sepete koyacak birini ayarladık mı benim oğlum sana her akşam sepetler dolusu balıkla döner. Yalnız balıkların yarısını alırız.” demiş. Balıkçı hemen bu teklifi kabul etmiş ve kayığını, oltasını komşusunun çocuğuna teslim etmiş. Bir de kendi oğlunu çocuğun yanına sepetçi olarak balığa göndermiş. Balıkçının oğlu ve çocuk açılmışlar denize ve başlamışlar balık tutmaya. Balıkçının oğlu kendi kayığı ve kendi oltasıyla balık tutan çocuğu izleyip çok içerlemiş. Çocuğa: “Benim babam çok istememe rağmen bana balık tutmayı hiç öğretmedi fakat görüyorum ki senin baban bu genç yaşına rağmen sana çok güzel bir şekilde balık tutmayı öğretmiş. Gel sen de bana öğret bu işi.” demiş. Çocuk hemen cevap vermiş: “Ama amcacığım, siz bu iş için çok yaşlısınız, balık oltasını tutmak güç ister.” demiş. Balıkçının yaşlı oğlu, genç balıkçının uzattığı balığı boynunu bükerek alıp sepete koymuş ve ölene kadar babasının ona miras bıraktığı kendi kayığında arka sırada oturup, ona miras kalan oltayla balık tutup ona verenleri izlemiş.

Barış Sarısoy
Öğrenmek, bu günden diğer güne miras kalan tek şeydir bana göre. Bizlerin ne kadar fazla oluşunun ölçütü, dünden bu güne ne kadar güce ve maddi varlığa sahip olduğumuz değil, zihnimizde yer edinen öğrenmemiz olacaktır. Gücünüzü bir gün yitirebilirsiniz, paranızı bir gün yitirebilirsiniz, sağlığınızı bir gün yitirebilirsiniz fakat öğrendiklerinizin size kattıklarını hiçbir zaman yitirmezsiniz. Her gün öğrendikçe fazlalaşır, artarsınız ve bir bir birikirsiniz.

Bundan dolayı, çocuklarımıza bırakabileceğimiz en büyük miras ne bir kayık, ne bir olta, ne de sepetler dolusu balık olacaktır. Ona verebileceğimiz en büyük miras, hayat denilen bu koca okyanusta yalnız başına kaldığında balık tutacak öğrenmeyi sağlamamız olmalıdır. Konfüçyüs’un da dediği gibi:  “Bir kişiye iyilik yapmak istiyorsan ona balık verme, balık tutmayı öğret.”


Barış Sarısoy kimdir?



Barış Sarısoy ilk olarak Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldu. Yüksek lisans öğrenimine Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Programları ve Öğretim alanında devam etti. Çağdaş Drama Derneği Yaratıcı Drama Liderliği/Eğitmenliği programını tamamladı. Uygulamalı yaşam koçluğu eğitimi alarak yaşam koçluğu uygulamaları yaptı. Psikologlar ve Psikiyatristler Derneğinin Psikoloji alanında düzenlediği eğitimleri tamamladı. Üniversite döneminde KHEM Deneme Sahnesi’nden iki senelik tiyatro eğitimini tamamladı ve en iyi erkek oyuncu ödülü alarak mezun oldu. Bu yıllarında farklı gruplarda oyunculuk ve yönetmenlik yaptı. Uzun dönem çeşitli okullarda tiyatro, drama eğitmenliği yaparak çocuklara yönelik tiyatro oyunları ve masallar yazdı. Daha sonra bir süreliğine, Özel Yönder Okullarında Program Geliştirme Sorumlusu olarak görev yaptı. Ayrıca Çağdaş Drama Derneği’nde Yaratıcı Drama Liderliği yapmakta ve ÇDD İstanbul Şubesi gönüllü çalışmalarını sürdürmektedir. Barış Sarısoy duygusal zeka, motivasyon, eğitimde program geliştirme, yaratıcı drama, sosyal duygusal öğrenme ve yetişkinlere yönelik kişisel gelişim eğitim programlarıyla ilgilenmekte ve bu konularla ilgili uluslararası dergilerde makaleleri ve sempozyum, kongre ve konferanslarda sunulmuş bildirileri, atölye çalışmaları bulunmaktadır. Şuan da “Öğrenme Yoldaşı” sitesinde yazar olarak eğitim alanında yazılar yazan Barış Sarısoy,” Yenilikçi Öğrenme Merkezi’nde” Eğitim tasarımcısı ve eğitmen olarak çalışmalarını devam ettirmektedir. 


Wednesday, April 20, 2016

Dijital Dünyada Anne Baba Olmak



Günümüzde teknolojinin, internetin yerini ve önemini artık tartışmak yersiz. Gelecek; gerçek ve sanalın iç içe geçtiği bir sisteme dönüştü bile. Bugün bebek olan çocuklarımız yarın okul ve iş hayatlarında şimdilerde hayalini kurduğumuz, prototipleriyle oynadığımız teknolojileri kullanıyor olacaklar.

Ancak her gün internetin kötüye kullanımı ile ilgili bir haber mutlaka okuyoruz. Yasak ve engellemelerle ise güvenli bir ortam sağlamak mümkün değil.



Peki ne yapmalıyız?

Her şeyden evvel çocuklarımıza nasıl ki sokakta yalnız başlarına bir yere gitmeye hazır olana kadar eşlik ediyorsanız, onları sanal dünyada da yalnız başlarına bırakmadan evvel kendilerini koruyabileceklerinden emin olmak gerekiyor.

Çocuklarınızın internette neler yaptığının farkında mısınız? Hangi sitelerde gezindiklerini? Hangi oyunları oynadıklarını, kimlerle arkadaş olduklarını biliyor musunuz? Hangi sosyal medya aracını kullanıyorlar, neler paylaşıyorlar?

Aslında küçük önlemlerle güvende olmalarını sağlayabilirsiniz. Gerçek dünya bizler için ne kadar tehlikeli ise, sanal dünya da bir o kadar tehlikeli. Siz onu sokağa oynamaya bırakmayarak güvende olduğunu düşünüyor ve onu tableti, bilgisayarı ile odasında internet erişimi ile baş başa bırakıyorsanız, bazı noktaları tekrar gözden geçirmenin zamanıdır.


  • Çocuğunuz çok küçükken sosyal medya hesabı açmasın ama yasakladığınızda bunu onun için bir arkadaşı yapacak ve size söylememesini tembihleyebilecektir. O yüzden çok ısrar ettiğinde, nedenlerini anlatıp sizin kurallarınızla bu hesapları açabileceğini söyleyebilirsiniz. Sizin e-mailiniz ile bir hesap açıp, gerçek ismini, okuduğu okulu, resmini asla paylaşmadan tanımadığı insanlarla arkadaş olmamasını söyleyin.
  • Çocuğunuzun resmini çok geniş takipçi ağınız varsa paylaşmayın.
  • Yalnız onun değil, arkadaşlarının da resimlerini paylaşmayın, etiketlemeyin.
  • Çocuğunuzun hesaplarının gizlilik ayarlarını kontrol edin, tanımadığı, arkadaş olmadığı kişilerden mesaj almasın.
  • Hesabı gizli olsa da hashtag kullanıldığında paylaştığı resimler görünür olacaktır. Instagramda, Facebook'da paylaşım yaparken hashtag kullanmasın. Bir hashtag'i tıklayıp, nasıl göründüğünü anlatın.
  • Onlar oyun oynarken yanınızda olsunlar. Odalarında, tablet, laptop ve bilgisayar olmasın. Artık cep telefonları var, istedikleri yerde bağlanırlar diyorsanız da bunu minimuma indirebilirsiniz. Yatarken odalarında telefona da ihtiyaçları yok aslında.

Birlikte güvenlik ile ilgili bir video izleyin ve bütün kuralları kendi başına güvenli dolaşabilene kadar uygulayacağınızı söyleyin. Çocuklar nedenlerini söylediğinizde durumu daha iyi anlıyorlar. Hepsinden önemlisi hiçbir şey için ona kızmayacağınızı, kendilerini rahatsız eden bir olay olursa mutlaka size haber vermelerini söyleyin. Birşey paylaşmadan önce de mutlaka düşünmelerini tembihleyin. Kimin videosu, kimin resmi ...

Evet biraz emek istiyor, kararlılık istiyor ama çocuğunuzu ancak siz koruyabilirsiniz. Sesi çıkmıyor, ortalığı dağıtmıyor diye tehlikeli bir bakıcı olan internete çocuğunuzu emanet etmeyin.